Ekosistem İzmir Ofisi: Doğamızla Uyum
Ekosistem İzmir Ofisi, İzmir’in Mart 2021’de yayınlanan Doğayla Uyumlu Yaşam Stratejisi’ne katkı vermek için kuruldu.
İzmir, geniş deniz alanlarından, iki bin metreyi aşkın dağlara kadar uzanan sıra dışı bir coğrafya. Burada insanlarla birlikte Akdeniz fokları, flamingolar, binlerce yaşında zeytin ağaçları ve çok farklı canlı türü yaşamaya devam ediyor. Ege’nin zeytini ve kuzey ormanlarının ağacı kestane, İzmir’de tek bir vadinin üzerinde buluşabiliyor. İzmir, makilikleri, doğal ormanları, denizi, sulak alanları ve yüksek dağlarıyla Anadolu’nun ekosistem çeşitliliğinin neredeyse tamamını, kendi il sınırları içinde taşıyor.
Öte yandan İzmir, 4,5 milyona yakın nüfusu, hızla büyüyen sanayisi, ticaret hacmi, turizmi ve tarımı ile Türkiye ekonomisinin kalbi. İzmir’in yüzlerce yıllık limanı, tarih boyunca Asya ve Anadolu’nun dünyaya açılan kapısı olmuş. 8 bin 500 yıllık tarihi boyunca İzmir, insan uygarlıklarına yön vermiş bir dünya şehri.
İzmir’in Doğayla Uyumlu Yaşam Stratejisi’nin ana gayesi, İzmir’i var eden bu iki temel özelliği, ekolojik zenginliğini ve ekonomisini bir arada geliştirebilmek. Böylece, İzmir’in doğal afetlere karşı dirençli bir şehir olmasını sağlamak. Şehrimizdeki insanların ve tüm diğer canlıların yaşam hakkını korumak.
Ekoloji ve ekonomi arasındaki karşıtlığı ortadan kaldırabilmek için geliştirdiğimiz bu stratejinin özü; alışılmış kabulün aksine kentsel ve kırsal alanları bir bütün halinde planlamak. Kentsel tasarımın ana odağını, metropol merkezi yerine kenti ve kırı birbirine bağlayan geçiş sathına taşımak. Böylelikle, doğal afetlerin ve kentsel saçaklanmanın en ağır tahribatı verdiği kent ve kır geçiş hattını kaderine terk etmek yerine; ekoloji ve ekonominin müşterek gelişiminin, yani şehrin dirençliliğinin anahtarı haline getirmek. Bugün birbiri ile neredeyse hiç konuşmayan kentsel katmanlar arasında fiziksel, ekonomik ve kültürel bağlar kurarak, İzmir’i döngüsel şehir ilkeleriyle yönetmek.
Şehrimizin doğayla uyumlu yaşam stratejisini, İklim Eylem Planı ve Yeşil Şehir Eylem Planı’nı hazırlarken Türkiye ve dünyada konu hakkında birikmiş tüm teori ve deneyimleri bir araya getirdik.
Yapılan çalışmalar sonucunda bu stratejiye hizmet eden dört temel adım belirledik:
Bunların ilki doğanın şehre nüfuz edebilmesi. Yaşadığımız şehirler; binaları, parkları, atıl alanları, içinden geçen dereler ve hatta yol güzergahları ile aslında pek çok başka canlı için yaşam alanı olma potansiyeline sahip. Ne var ki, aldığımız kararlar, şehrin etrafındaki doğal bitki ve hayvan türlerinin, suyun ve diğer doğal varlıkların şehrin içine nüfuz etmesini engelliyor. İzmir’de bunun tam tersini yaparak doğanın şehre nüfuzuyla ilgili kapsamlı bir çalışma planı uyguluyoruz.

Örneğin, “Doğal Yeşil” projemiz ile İzmir’de, artık kent içerisindeki yeşil alanlarda egzotik bitki türleri yerine, tümüyle Akdeniz’in ve İzmir Bölgesi’nin doğal florasını kullanmaya başlıyoruz. Park ve bahçelere, doğal floranın ekilmesini sağlayarak bölgemizdeki canlıları şehrin içine çekiyor ve şehir içerisindeki yeşil alanların da ekosistem işlevi görmesini sağlıyoruz. 2021’den itibaren İzmir’de ekilen ağaç türleri peyderpey, tümüyle doğal bitki türlerine dönüşüyor.

Parklarımızı, belirlediğimiz beş ekolojik koridorla birbirine ve şehri çevreleyen kırsal alanlara bağlayarak doğanın şehre nüfuzunu hızlandırıyoruz. Bu ilkeyle yapımına başladığımız Mavişehir’deki Flamingo Doğa Parkı, Gediz Deltası’nın kuş türlerini şehrin içinde görebileceğimiz benzersiz rekreasyon alanı.
İkinci uygulama başlığımız ise, insanların doğaya nüfuzunu yönetmek. Yani şehrimizde yaşayan insanların kırsal alanlara doğal dengeyi bozmayacak, zarar vermeyecek şekilde erişimini sağlamak. İzmir’in çeperinde 35 tane Yaşayan Park kurma çalışmamız, bunun en önemli örneklerinden biri. Yaşayan parklar, normalde birbirinden ayrı sürdürülen üç kullanım şeklini bir araya getiriyor: Ekosistemi koruyor, tarımsal faaliyetler içeriyor ve vatandaşlarımızın yeşil alan ihtiyacını karşılıyor.
İzmir’de aynı zamanda çok özgün bir yaklaşımla kırsal havza planlaması gerçekleştiriyoruz. İmar planlarıyla kırsal alanda hangi faaliyete, ne şekilde izin verilebileceğini, İzmir’in kırsal havza planlama süreci içerisinde tasarlıyoruz. Kırsal turizm, bu çalışmamızın önemli parçalarından biri. Bu çalışmalarımızın altlığını, 2022’de Hacettepe Üniversitesi ile birlikte başladığımız İzmir Doğa Atlası projesi oluşturuyor.
Üçüncü başlığımız, İzmir’de döngüsel ekonomiyle ilgili çalışmalarımız. Kent ve kır arasındaki bağı kurmanın en önemli yollarından biri, şüphesiz ekonomik bağlantıları güçlendirmek. İzmir Tarımı ile, kuraklık ve yoksullukla aynı anda mücadele ederek İzmir’in döngüsel ekonomisini güçlendiriyoruz. Son yıllarda iklim krizinin olumsuz etkileri, yaşamın her anında hissedilir hale geldi ve ciddi bir kuraklık tehlikesi yarattı. Öte yandan yoksulluk, pandemi ile birlikte çok daha derinleşti. “Başka Bir Tarım” diye tarif ettiğimiz İzmir Tarımı, bu iki sorunla mücadelede somut çözümler sunuyor ve Türkiye’de ilk defa döngüsel bir tarım ekonomisi inşa ediyor.
Döngüsel ekonominin diğer bir ayağında, İzDönüşüm programı ile sıfır noktasında ayrıştırma çalışmaları yürütüyoruz. Çöpü bir atık değil, ekonomik bir kaynak olarak değerlendiriyoruz.
Son uygulama başlığımız, İzmir’deki kırsal alan ile metropol alanı arasındaki kültürel bağlantıları güçlendirme hedefimiz. Bu çalışmaları aşağıda yer alan Birbirimizle Uyum ve Geçmişimizle Uyum başlıkları altında ele alıyoruz.

Özet olarak, Ekosistem İzmir Ofisimiz beş ana programdan oluşuyor: İzDönüşüm, İzmir Tarımı, Mavi & Yeşil Altyapı, İklim Eylem ve Habitat İzmir. Ofis, İZPA ihtisas komiteleri ile birlikte İzmir’i geleceğe taşımak amacıyla şehrin uzun vadeli ana planlarını geliştiriyor. Bu planlar arasında Yeşil Altyapı Ana Planı, Mavi Altyapı Ana Planı, Tarım Ana Planı gibi başlıklar yer alıyor.
İzmir’in Doğayla Uyumlu Yaşam Stratejisi
Bizden önceki toplumlar; doğanın döngülerinin farkında olmuşlar, bununla hareket etmeyi öğrenmişlerdi. Ancak endüstrileşme ve ticarileşme ile birlikte doğa kültür ilişkileri son iki yüzyılda daha çok kentleşme ve onun sorunları ile mücadele üzerinden kavranmaya başladı. Şehir ve kırın birbirinden ayrı algılandığı, kentleşmenin kırsal alan- lar üzerinde yayılarak egemenlik kurduğu, doğanın kontrol altına alınmaya çalışıldığı yakın geçmiş ise kent-doğa karşıtlığı ile karakterize oldu. İnsan merkezli bakış açısının en üst noktaya ulaştığı Antroposen Çağı’nda ise doğal kaynakların tükenme noktasına gelmesi, diğer sorun ve kriz alanları ile birleşmesiyle yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaya başlandı.
Dolayısıyla, artık doğa ile birlikte yeniden bir arada olmanın, yani doğa ile uyumun başka bir formu gelişmeye başladı. Zihnimizde, doğayla olan bağlantının korunması için CittaSlow ve adil ticaret gibi, coğrafi işaret, yavaş gıda hareketi gibi yepyeni alanlar açıldı. Şimdilerde ise uyumun ötesinde tüm bu karşıtlık- lara dayalı algıları ortadan kaldıracak, yaşam bütünlüğünü yeniden kuracak, radikal yeniliklerle kentlerimizi yeniden doğallaştırıcı doğa esaslı bir yaşama geçiş adımlarına ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bu düşünceyle, İzmir’in iklim kriziyle mücadele etmek ve doğayla uyumlu bir şehir olmak için temel stratejisi “kentsel ve kırsal alanın yönetimine dair fiziki, ekonomik ve kültürel planları ortaklaştırmak” şeklinde tarif edilmiştir. Kentsel peyzaj ve kırsal peyzaj gibi iki ayrı parçadan, ekosistemden bahsetmek yerine bunları doğa kültür birlikteliğinde yaşamın akışı içinde bir araya getirmektir. İzmir'in 2020’de gerçekleştirdiği Avrupa Yeşil Başkent başvurusunun özünde de, yine bu temel strateji yer almaktadır.
Kentsel esnekliğin olmadığı geleneksel şehir planlama anlayışının aksine, İzmir, yaşamın kentsel ve ekolojik katmanları arasında incelikli bir ilişki kurmayı hedeflemektedir. Bu bütünleşik bakış açısı, yalnızca mekânların değil, kent ve kır arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerin de döngüsel tasarımını kapsamaktadır.
İzmir’in yukarıda tarif edilen temel stratejisi ve döngüsel şehir ilkeleri doğrultusunda üç sonucun kümülatif olarak ortaya çıkması hedeflenmektedir:
- Doğal afetlere dirençli bir şehir olmak
- Refahı artırmak ve adil paylaşımını sağlamak
- Biyolojik çeşitliliği korumak
Bu rapor, yukarıdaki bölümlerde bahsi geçen tüm çalışmaların bir özetini sunarak İzmir’in “doğa ve iklim eyleminin” dört temel adımını sunmaktadır: (i) Doğanın şehre nüfuzunu sağlamak, (ii) insanların kırsal alana nüfuzunun doğayla uyumunu sağlamak, (iii) döngüsel ekonomiyi teşvik etmek ve (iv) kentle kır kültürleri arasındaki bağları güçlendirmek.
(I) Doğanın şehre nüfuzunu sağlamak
Bu adımın altında, doğa kültür karşıtlığına ve ayrımına dayalı kentleşme modellerinden farklı olarak şehrin etrafındaki doğal bitki ve hayvan türlerinin, suyun ve diğer doğal varlıkların şehrin içine nüfuz etmesi için mekanizmalar önerilmektedir. Bunu başarmak için, bahçelerden sokak ağaçlandırmasına, kentsel açık alanlardan bölgesel parklara kadar ekolojik süreklilik gösterebilecek bir dizi peyzaj alanı birbiriyle ilişkilendirilmektedir. Kentin içi yeşil alanlarda egzotik bitki türleri yerine, tümüyle Akdeniz’in ve İzmir bölgesinin doğal florasının kullanılması hedeflenmektedir. 2021’den itibaren İzmir kent içi florasının iklime dirençli ve yerel türlerden oluşması için kapsamlı bir program başlatılmıştır.
(II) İnsanların kırsal alana nüfuzunun doğayla uyumunu sağlamak
Bu adım, kent çeperindeki ekosistemleri koruyarak kentlinin erişimine açmak ve ortak yaşam pratikleri oluşturmak anlamına gelmektedir. İzmir’in önemli bir kısmı tabiat parkları, özel çevre koruma alanları gibi farklı statülerde doğa koruma alanlarından oluşmaktadır. Ancak, bu alanlarla İzmirliler arasındaki ilişkiyi kuracak sistemler henüz örülmemiştir. İzmirlilerin bu alanlara gidip, dinlenmeleri için, doğaya dokunmaları için, çocukların doğayı tanıması için, sağlıklı beslenmeleri ve diğer canlıların yaşam hakkını tanımaları için gerekli mekanizmalar kurulmamıştır. Bu adım, insanların yaban hayatla ilişki kurabildiği, biyolojik çeşitliliği görebildiği, tarımı tecrübe edebildiği farklı kırsal alan ve yeşil alan tasarımlarını kapsamaktadır.
(III) Döngüsel bir ekonomiyi teşvik etmek
Bu adım, kent ve kır arasındaki ayrımı kaldırarak ekonomik dirençliliği geliştiren, doğa esaslı ve çok işlevli kırsal alan planlama ve kullanım pratiklerini içermektedir. İzmir tarımı çerçevesinde kuraklıkla ve yoksullukla aynı anda mücadele etmek, biyo-bölge esaslı kırsal havza planlaması yapmak, doğaya saygılı imar anlayışıyla kırsal alanda hangi faaliyete, ne şekilde izin verilebileceğini planlamak ve geri dönüşüm gibi birçok çalışma bu başlık altında yer almaktadır.
(IV) Kent ve kır kültürleri arasındaki bağları güçlendirmek
Bu son adım, İzmir’in 8500 yıllık tarihinden gelen liman kenti ve metropol kültüründen geniş bölgesel peyzajına uzanan fiziksel ağlar kurarak birbirinden kopuk farklı toplulukların birbiriyle buluşturmayı kapsamaktadır. Bunu yaparken doğaya saygılı, ekolojik ayak izi düşük yaya ve bisiklet odaklı sürdürülebilir erişimi ön plana almaktadır.
Nihayetinde, tüm bu adımlar doğa kültür ilişkilerinde yenilikçi ve birleştirici bağlantı- lar kurmayı; İzmir’in dirençli, refahı yüksek ve aynı zamanda biyolojik çeşitliliğini koruyan döngüsel bir şehir olmasını hedeflemektedir.
Doğa ile iç içe yaşamanın var ettiği kadim bir kültüre ve uygulama pratiklerine sahip İzmir, bu birikimini dünya kentlerine aktar- mak ve onlardan da öğrenmek konusunda büyük bir heyecan ve kararlılığa sahiptir. Bu dönüşüm, İzmir’in kadim yaşam kültürünü yeniden keşfetmesi ve günümüz koşullarına göre yorumlaması ile mümkün olabilir. İzmir şehrinin temel motivasyonu, yalnızca insan yaşamı için değil, tüm canlılar için daha yaşanır kentlerin ve dünyanın mümkün olduğunu tarif edebilmektedir.