
Doğanın şehirlerden, şehirlerin de doğasından uzaklaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Gezegenimiz, insanlığın bu yok edici tercihi nedeniyle iklim krizi gibi geri dönüşü olmayan felaketlerle yüzleşiyor.
Şehirler parçası oldukları ekosistemden koparken kirlilik, afetler ve adaletsizlik üreten bir makineye dönüşüyor. Direncini yitiriyor. Bir yandan içinde insanları, yani canlılığı barındırırken öte yandan robotik bir mekan haline geliyor.
Yepyeni bir şehircilik kavramı ortaya atarak şehrin ekosistem değerini, tüm yaşamsal veriler ve vatandaşların katılımıyla buluşturan İZPA, günümüz şehirlerinin kendi kendine zarar veren özelliklerini ortadan kaldırmaya yönelik bir tasarım.
Bu tasarım, dünya üzerindeki insan nüfusunun yarısından fazlasının şehirlerde yaşadığı gerçeğinden yola çıkarak çözümün yine şehirlerde olduğunu esas alıyor. Doğayı şehirlerin dışına iten, kendini de doğasından koparan klasik şehir planlama anlayışını, döngüsel kültüre dayanan yepyeni bir sosyal, ekonomik ve mekansal tasarımla sınıyor.
İZPA, yerküredeki ekosistemin bir parçası olan, doğanın döngüleriyle bağ kurarak nefes alıp veren geleceğin şehirlerini tasarlıyor ve İzmir’de bunun bir örneğini hayata geçiriyor.
Eylül 2021’de İzmir’de gerçekleşen Dünya Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi’nde “Döngüsel Kültür” kavramı şehirciliğin yeni terimlerinden biri olarak ortaya kondu ve geniş kabul gördü.

İZPA vizyonunun temelini oluşturan döngüsel kültür, dört ana sütun üzerinde yükseliyor.
Doğamızla uyum. Birbirimizle uyum. Geçmişimizle uyum. Ve son olarak, değişimle uyum.
İnsanlık çok uzun bir süre kendi aklının evrenin zekâsından daha üstün olduğunu düşünerek yaşadı. Adına aydınlanma adını verdiği devrimi, insanı bir yanıyla başarılı bir tür haline getirirken diğer yandan onun içine kapanmasına neden oldu. Sanatı, felsefeyi ve ekonomiyi yani kültürünü doğasından ilham alarak var eden insan, bir an geldi, doğayla arasındaki tüm bağları söküp attı. Bunu yaparken, insanlığın daha önce ortaya koyduğu doğayla uyumlu kültürleri tek tek tasfiye etti. Buradan, iklim krizi doğdu. Neredeyse on dakikada bir canlının neslinin tükendiği bir gezegen oluştu. Bu nedenle döngüsel kültür öncelikle doğamızla uyumu esas alıyor.
Dünyanın ihtiyaç duyduğu kültürel değişimi gerçekleştirmek için başlangıç noktalarından biri de döngüsel kültürün ikinci başlığı: Birbirimizle uyum. Toplumu oluşturan tüm katmanların hayatlarını kesiştirebilen kentler inşa etmek büyük önem taşıyor. Geleceğin döngüsel şehirlerinde birbirimizle helalleşmek ve demokrasinin yaşamın her anına sirayet etmesini sağlamak zorundayız.
Döngüsel kültürün üçüncü başlığı geçmişimizle uyum. Bizden önce bu coğrafyada var olan kültürleri anlamadan, geleceğe dair bir kültürel tasarım yapmak oldukça zor. İzmir ve Türkiye gibi insanlık tarihinin binlerce yıl geriye gittiği coğrafyamızda geçmişimizle uyum büyük önem taşıyor.
İzmirli düşünür Herakleitos’un değerli bir sözü var: Değişmeyen tek şey değişimdir. Bu söz, değişimin de kültürün mayasında olduğunu tarif ediyor. Böylelikle kültürlerin zaman içinde dogmalara, tahakküme ve ideolojilere dönüşmesi olasılığını dışarıda bırakıyor. Döngüsel kültürü tarif ederken, değişimle uyumu dördüncü bir başlık olarak açıklıyoruz.
İzmir, bu dört başlığın tümünü içinde barındıran yeni bir şehir kültürünü tarif ediyor. Adına CittaSlow Metropol dediğimiz ve İzmir’in öncülük ettiği bu program, şehirleri döngüsel kültürün ardışık halkası olan döngüsel ekonomiye sahip birer ekosistem olarak tarif ediyor.

Başka bir deyişle CittaSlow Metropol, döngüsel kültürün ve ekonominin mekânsal izdüşümü olan geleceğin şehirlerini, yani döngüsel şehirleri tarif ediyor. İZPA, yerel ve evrensel değerleri birleştiren yenilikçi bir şehir modelini İzmir’den başlayarak yaygınlaştırmaya çalışıyor.